24 Kasım 2008 Pazartesi

24 Kasım 2008

Merhaba,

Zonguldak madeninde işçi olabilmek için öncelikle kabuğu iyi soyulmuş, uzunca ve kalınca bir kalası; çevresinde seyircilerin, heyecanla daha sonra sınava girecek adayların ve hatta bu işin ehli jürinin de bulunduğu aşağı yukarı yüz metrelik bir alan içerisinde başın dik ve kalası sağ ya da sol omzuna alacak şekilde alana geleceksin. Sonra verilen startla, yüzün jüriye dönük koşturacak, kıçından ter akmasına aldırmadan manevralar yapacaksın. Manevralar öyle ustalıkla olacak ki hem izleyenlere coşku verecek hem de jüriye karşı ne kadar dayanıklı ve hatta hayvani bir güce sahip olduğuna inandıracak.

Tut ki bu aşamayı geçtin. Yeterli mi? Değil! Çünkü bu aşamadan geçen ya da geçecek olan senin gibi binlerce işsiz yiğit, dağ gibi karşında duruyor. Ne yapacaksın? İşte bu soruya yetkililer gayet başarılı, çağdaş bir yöntemle kimseyi gücendirmeden ve hatta torpil yapıldı laflarına maruz kalmadan, top çeviriyorlar. Top! Top! Top! İşte o an sanki kendine büyük ikramiye çıkacakmış gibi yüksek bir adrenalin, gelecek kaygısı, ekmek parası, hüzün, sevinç ve gözyaşı… Başkalarının aç kaldığına yada kalacağına bakmadan... İşte yaşam hepi topu. İşte iş, işte issizlik! Hepsi bu topun içinde saklı!

Uğruna ağıt yakılan gerçeklerde işçi olmak, iş bulmak kolay değil! Yeraltına inmenin şartları çok zor. Ölüme dayanıklı olacaksınız ve acıya... Gücünüz bir hayvanınki kadar olacak, sırtınıza yüklediğiniz kalası sınav seçerlerin (!) karşısında koşturarak götüreceksiniz. Üstelik yalpalamadan ve ustaca manevralarla...

İndim maden ocağına, kara elmas diyarına...

Yeryüzü sıcak olsun diye dost.
Yıllar boyu kazma salladım buskunca bu zindanda.
Çocuklarım gülsün diye dost.
Oysa bizim evde gülen yok!

Yürü derler; yürü derler, açlığa yürü derler.
Kara elmas tabut olmuş, gerekirse ölün derler.
Günü gelir utanmadan ağlaşana gülün derler.
Yalanlara artık sabrım yok!


Görüşmek ümidiyle...

*Bu yazının tüm hakları Perihan ÜGE’ye ait olup izinsiz kullanılamaz!