11 Ağustos 2008 Pazartesi

11 Ağustos 2008

Merhaba,

Yüreğim yanıyor, içim kanıyor. Olmasaydı sonumuz böyle... Banliyö trenlerini bilir misiniz bilmem. Büyük kentlerin varoşlarından şehre uzanan bir yol hikâyesidir. Sabahın seherinde başlayan seferlerde işine yetişmek isteyenlerin uykusuz gözlerindeki donukluğu ve yüzündeki mutsuzluğu görürsünüz. “Taka taka” diyerek aynı tempoda müzikleşen tren raylarının sesi size ninni gibi gelir. Yarı uyur yarı uyanık büyük kentte var olmanın dayanılmaz yaşamına doğru sürdürürsünüz yolculuğunuzu…

Büyük kentin yaşam kahpeliklerini göğüslemişsinizdir her şeye rağmen. Bir yandan kendinizi korursunuz, bir yandan çantanızı sımsıkı tutarak malınızı… Ancak bazen hiçbir şey kâr etmez bu uyanıklığınıza. Çünkü büyük kentlerin varoşlarında yüz kuruş için başkalarının canına kıyanların öfkesi dolaşır etrafta. Yaşama karşı öfkesini bitiremezsiniz.

Evinize, işinize sapasağlam gidebilirseniz ne mutlu! Çünkü her an “yüz kuruş” için cana kıyabilecek kadar vahşi bir çeteye rastlayabilirsiniz. Sizin ne yaşınız ne kimliğiniz ne düşünceniz onları ilgilendirir. Kafaları dumanlı vahşi sürüler, o uyku mahmurluğunuzda size saldırır ve sizin direnmenize izin vermezler. Velev ki direndiniz, sizi banliyö trenlerinin geçtiği ıssız boşluklara ittiriverirler. Bir insanın canına kıymanın vicdan azabını duymadan. Soğuk ve donukturlar. Sizin yaşamınız yüz kuruşa satılan bir cep telefonu kadardır onlar için. Vahşi kapitalizmin dönen çarkları, uçurumları; uçurumlar da çeteleri çoğaltır. Daha çok adalet istersiniz. Daha çok korunmak ve güven... Güveneceğiniz bir devletiniz olmalı ve bir de adaletiniz! Varoşlardan büyük kentlere uzanabilmek (!) için...

Görüşmek ümidiyle...

*Bu yazının tüm hakları Perihan ÜGE’ye ait olup izinsiz kullanılamaz!