1 Eylül 2008 Pazartesi

01 Eylül 2008

Merhaba,

Muhteşem organizasyonu ile bir “Pekin Olimpiyatları” geçti yeryüzünden. Yarışmanın, kazanmanın ve emeğin nasıl da karşılığını bulduğunu gördük. Emeksiz yemek olamayacağını da…

Benim ülkem akıllı, benim ülkem uyanık! Öyle yüzlerce sporcu yetiştirecek de onlara para, zaman ve emek harcayacak… Olimpiyatlara gitmekse al işte gitti! Hem de en temizinden, en güzelinden... Azcık uyanık olacaksın bu durumlarda! Yumurta kapıya yaklaşırken az biraz gideceksin Rusya’nın Dağıstan Özerk Bölgesi’ne, gideceksin Etiyopya’ya ki kıvama gelmişinden hazır kapıp gelesin. Sonra bir “Türk Sporcu (!)” olarak duygularını soracaksın ve apışıp kalacaksın. Ama orada hemen durumdan vazife çıkaran tercüman, bir Türk olarak altın madalyayı almaktan çok mutlu olduğunu söyleyiverecek onun yerine.

Valla başka ülkelere kızıyorum ben, öyle her spor dalında altın madalya alacağız diye yırtmaya gerek yok bence! Bir sporcuya harcayacağın parayı, ülkenin savaş ekonomisine, devasa alışveriş merkezlerine harcasan daha kârlı değil mi? Gençler sporla ilgileneceğine, daha çok internet kafede otursa, daha çok tüketmeye alışsa fena mı? Bu ülkenin yetmişini aşmış halkımızın bildiği futbol dışında bir sporcusu var mı Allah aşkına? Var diyen beri gelsin. Yanılmıyorsan bir Lefter var. O da yine futbolda! Değil yetmişinde, yedisinde bile doğru dürüst bir sporcusu yok. Olanı da halk bilmiyor. Çünkü futbol dışında diğer spor dallarının esamisi okunmuyor.

Olimpiyat oyunlarının sonrasında, ülkelerin aldıkları madalya sayısıyla, nüfusları oranlandığında yine seksen milyona bir madalya düştü. Aslında düşününce bu da güzel! Ya o da düşmeseydi? Türk milleti uyanıktır kardeşim. Hazır alır, hazır olur. Yine de altına doğru koşar. Nasıl mı? Şöyle bir hafızanızı yoklayın bakalım. Ülke olarak altın madalya aldık mı? Tabi aldık. Kim aldı? Abeylegesse. Kime kime? Sana, bana. Başka kime? Kara kediye! Sonra halterde Naim Süleymanov. Güreşte Dağıstanlı Ramazan Şahin! Gördünüz mü almış mıyız? Almışız! Daha ne? Ha diyorsanız ki spora, sporcuya önem verilsin, bu ülkenin geleceği olarak azimli, sağlıklı gençler yetişsin. Eh işte o zaman:

“Sevgili ülkemin büyükleri, ilk olarak sadece ve sadece beden eğitimi dersine 'beden dersi' demesinler bana o yeter! Kavram kargaşasına gelemiyorum da! Beden dersi olunca anatominin müzikli hali geliyor aklıma. Bunu gençlere öğretmeye başladıklarında beden eğitiminin, sporun ne kadar önemli olduğunu anlayamaya başlayacaklar ve daha sonra bu ülkenin kayıp çocuklarına ulaşacaklar!"

Nice altın madalyalara...

*Bu yazının tüm hakları Perihan ÜGE’ye ait olup izinsiz kullanılamaz!