23 Haziran 2008 Pazartesi

23 Haziran 2008

Merhaba,

Şair Celal Vardar’ın bir dizesiyle devam ettirmek istiyorum geçen haftaki yazımı.Şair diyor ki:“Suya dokunmazmış, sabuna dokunmazmış! Pise bak!”Bir dokun bin ah işit. Biz dokunmaya devam edelim öyleyse. Çünkü ses iyi gelir her şeye ve çoğalırsa görünmez bir çığlık olur! Neyse...

02.11.2001 tarihinde yürürlüğe giren bir yönetmelikle il ve ilçelerde insan hakları koruma ve geliştirmeye yönelik çalışmalar başlatıldı ve bu hizmetlerden biri de “İnsan Hakları Dilek Kutusu”. Bunlara atılan “dilek ve temenniler (!)” bir kurul tarafından değerlendiriliyor ve sonuçlandırılıyor. Bazıları kadük… Baştan ofsayt yani! Bazıları incelemeye değer bulunup o kişi ya da kuruluş hakkında teftiş kararı veriliyor(dur) herhalde! :) Bu kutular ulvi bir davaya hizmet ediyor mutlaka… Ki bu hizmet anlayışına bir diyeceğimiz yok elbette. Sonuçta konu “insan hakları” olunca akan sular durur, öyle değil mi? Ancak benim anlayamadığım şu: akan sular dursun diye birileri “köfteden” bir şeyler yazıp atsa dilek kutularına. (Sadece fikir jimnastiği yapıyorum diyelim!) Mesela Ayşe Teyze “ACE” ile iyi temizlik yapıyor. Helal olsun kadına yüz yıldır aynı reklama çıkıyor! Mesela bir başkası “Ah şu kaldırım taşlarının dili olsa da konuşsa… Sök-tak! Sök-tak! Onlar da bıktı valla! Engelli vatandaşlarımız ne çekti ise bu duvar gibi kaldırımlardan çekti.” deyiverse…

Ya da adam akşam komşusuna kızdı! Olur ya… Şimdi dalaşsa filan kan çıkacak. Neyine gerek? Şöyle oturduğu yerden bir mektup yazsa da “Görsün bakalım ‘dyyus’!” diye atsa bembeyaz sayfaları (!) bu kutulara? “Kardeşim; burası ‘İnsan Hakları Dilek Kutusu’; ne alakası var bunların, niye yazıyorsun?”, “Böyle absürt şeyleri nereden buluyorsun?” diyemezsiniz! İnsanoğlu bu! Herkesin bir dileği, bir temennisi var. Bir de bunları atacağı kutusu… Bu kutulardan yararlanma ve “zararlandırma” hakkına sahip. Kutunun kod adı: “Dilek Kutusu”. İçinde “eser, çok eser” :) derecede şikâyet olacak tabi! Hem birazcık (esercik) şikâyetten ne çıkar? İnsan haklarını mı öldürür şuncağızcık şikâyet? İnsanlar istediği kutuya, istediği dileği yazsın. Kısmetini açtırmaya gelenler, çocuğu olmayanlar, para isteyenler dilek kutusundan yararlansın. Diğer yanından da “zararlananlar” yararlansın! Değil mi canım efendim? Yani çıkar bir öğretmene; komünist, terörist dediysen… Ne çıkar bir doktora; rüşvetçi dediysen… Ne çıkar hiç sevmediğin birine “pzvnk” dediysen! Ne çıkar? Bu kutucukların kilitli kasalarında yaşama kendisinden farklı bakan, düşünen ve farklı yaşayan ya da bu farklılığından dolayı “ötekileşen” birine sırf kendisinden başka düşünüyor diye asılsız suçlamalarla iftira edip atıveriyorsan dileğini (yani şikâyetini) bu kutucuğa… Ne çıkar? Bunları atmaktan ne çıkar? Altı üstü birini senin gibi düşünmüyor diye şikâyet ediverdin. Ne çıkar? İnsan hakları bu, boru değil! Birilerinin hakkını yok ettiysek bizim gibi düşünmedi diye ne çıkar?

Rotamız yel değirmenlerine…
Görüşmek ümidiyle…

*Bu yazının tüm hakları Perihan ÜGE’ye ait olup izinsiz kullanılamaz!