28 Temmuz 2008 Pazartesi

28 Temmuz 2008

Merhaba,

Kato Dağı’nın eteklerindeki Ceviz Ağacı Köyü’nün hikayesidir bu. Bu ceviz ağacının herkes farkında şimdi ve ben, ve sen, ve polis… Ve bu ceviz ağacı Gülhane’de değil, Beytüşşebap’ta.

Yıllar önce doğdukları topraklardan göç edenlerin, bu topraklara dönüşünün hikayesi. Hikaye biraz öfkeli, biraz başkaldırış kokuyor ve belki de bundan daha fazlası… Yıllarca biriktirdikleri özlemle karışık öfkeyle Mecit Efendi ve Estel Hanım’ın bin bir gece masallarını andıran düğünlerine katılmak için geldiler belki de kim bilir? Belki onlar doğduklarında başkaca bir adı vardı bu köyün belki de başka aşk ve göç hikayeleri… Ama bir bakmışsınız bir akşam haberlerinde, düğün görünümlü savaş alanına dönüvermiş Ceviz Ağacı Köyü.

Semalarında yıldız yerine mermilerin ışığı… Silahlara aldırmadan, mermilerin altında sırdan bir şey yaşarmış gibi halay çeken kalabalık ve gelin, damat... Bir ömür boyu aynı mermi altında… Bu güzel mutluluğun (!) içine bir bukle “M16”, biraz ağır “Biksi”, biraz uzun “Kanas”, vazgeçilmez “Kalaşnikof” ve geceyi daha da unutulmaz kılan “Korucular”! Pek koruma telaşında olmadan binlerce mermi atıverdiler mutluluğun (!) içersine… Binlerce mermi, binlerce bizden çıkan paracıklarla yani… Ceviz Ağacı Köyü yeni bir hikaye yazdı… Altı gün, altı gece… Onlar erdiler belki muradına…biz hesap soralım kerevetten…

Bu öfke, bu hikaye, kendi doğduğu topraklardan göç etmenin öfkesi mi? Yoksa devletin orada güvenliğine yardımcılık yapan korucuların “gövde gösterisi” mi? Bilen yok bu hikayenin gerisini... Sıkılan binlerce mermi, kesilen seksen koyun, altı gün altı gece süren düğün ve takılan binlerce para… Neyin öfkesi, neyin gösterisi belli değil; ancak adı içinde saklı. Belki ceviz ağacının kovuğunda belki de mermi kovanlarında...

Görüşmek ümidiyle...

*Bu yazının tüm hakları Perihan ÜGE’ye ait olup izinsiz kullanılamaz!